31 Temmuz 2017 Pazartesi

kuyuluk

Konuştuğundan daha çok dinleyen, bloglarda,  yazdığından daha çok okuyan biri olduğumu söyleyebilirim, ne yazarken ne de okurken keyif alırım üstelik. Birini anlamak için, önce tanımak gerek ilkesine inanıyorsanız eğer, bir blog sahibini okumak, tam zamanlı bir eylem haline dönüşüyor haliyle ; sonu baştan belli. Bazı temel soru ve nedenleri, hem de, hemen hemen aynı cümlelerle bir başkasının kaleminden okumak başlangıçta şaşırtıcı, zamanla aşina bir hal alıyor; kelimelerimi ulu orta saçacağımı düşünmezdim, neden ara ara kişisel bilgiler veriyorum vb... Tıpa tıp aynı cümleleri kursa bile, tıpa tıp aynı düşünce ve derinlik ile kurmaz insan. Kuyu tanımlamasını çok severim, mezar - mezarlık, kuyu - kuyuluk! Bir mezara iki beden  sığar, bir kuyuya iki ruh asla! Ki, benzeş iki ruh arası mesafe birimi ışık yılıdır. Yaptığımız ya da yapmadığımız bir çok seçimi ki, buna, özelde, yazmak/okumak da dahil,  başka herhangi bir şey ile değil de, çaresizlik hissi ile yaptığımıza inanırım. Kendim için, kuyuluklarda dolaştığım olur, kendinde kaybettiğini bir başkasında bulamaz elbet insan ama,  bir tür, veremi bilip, sıtmaya razı olma vakasıdır; veremden ya da ölümden korktuğu için değil, veremli nasıl yaşanır, onu bilemediği için! Asıl konuya döneyim, bir blog yazarı, neden kişisel bilgiler verir ve tanımadan anlayamam ilkesi nasıl bir şeydir; parçaları tam olarak oturmadı bütünümde, henüz ! Öyle ya, birinin, çayını hangi yönde karıştırdığını bilmenin, onu anlamaya nasıl bir katkısı olabilir ki! Saat yönünün tersine karıştırsa örneğin, ne olmazdı ki...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder